Güzel Hikayelere Gözümüzü Açmak
Doğan Çelik: Kalkınma uzmanı. Mülteci Girişimciliği, Kapsayıcı Girişimcilik ve Özel Sektör Geliştirme alanlarında Innovation for Development (I4D) bünyesinde çalışıyor. Cem Türkel: Yaklaşık 16 yıl yerli ve yabancı haber ajansları ile gazetelerde fotomuhabir olarak çalıştı. Son 4 yıldır freelance fotomuhabirliğin yanı sıra videographer olarak da çeşitli projelerde yer aldı. Maaz İbrahimoğlu: 15 yıldır ulusal ve uluslararası gazete, dergi ve ajanslarda çalıştı. Son dönemde çalışmalarını politika ve insan hikayeleri alanında yoğunlaştırdı.
Ezberlere ve klişelere teslim olmuş zihnin konforunu bozmak dünyanın en zor işlerinden biri… Albert Einstein bunu iyi biliyordu ki bu konu için, “Önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur” demişti.
2011 yılında başlayan Suriye Savaşı ile milyonlarca insan ülkelerinden ayrılmak zorunda kaldı. Bir anda “göçmen/mülteci” gibi kavramlarla tarif edilen yaklaşık 4–5 milyon insan, dilini ve kültürünü bilmedikleri diyarlarda kendini buldu. Zihnin konforundan olmamak için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da ezberlerine devam etti. Milyonları “Suriyeli” etiketiyle neredeyse her yerde olumsuz kodlarla andı. Bazen “biz ensar, onlar muhacir” diyenler, din kardeşliği makamındaki ortak değerlere vurgular yapsa da Suriyelilere yönelik nefret ve ötekileştirme politikaları aldı başını gitti.
Durum böyle olunca da Suriyelilerin önemli bir kısmı kendi içlerine kapanıp gurbet içinde gurbet yaşadı. Gündelik ihtiyaçlarını temin etmek için ucuza ve ağır işlerde çalışmak da onların payına düştü. Vatandaşların önemli bir kısmı, gündelik hayatında yaşadıkları zorlukları ve yoklukları gerçek sebeplere dayandırıp ifade etmek yerine Suriyelilerin bedava ve konfor içinde yaşadıklarını söyledi. Kendisinden esirgenen huzuru, mültecilerin sefasına bağladı. Oysa sahada yaşananlar hiç de bununla örtüşmüyordu.
Çekimlerimize başlarken mültecilerin en çok şu konuda şaşırdıklarını fark ettim. Kendi içlerinde son derece sınıfsal, ideolojik ve kültürel farklılıklar barındıran mültecilerin hepsini aynı kefeye koyup değerlendirmişiz ve değerlendirmeye devam ediyoruz. Bu Suriyelilerin komik bulduğu ve şaşırdığı bir durumdu. Zira 4–5 milyon insanı aynı kefeye koymamız her halukarda onlara da pek mantıklı gelmiyordu.
Biz Suriyelilerin pozitif hikayelerine eğildiğimizde bir zorlukla da karşılaştık. Çünkü bugüne kadar hep mültecilerin acılı ve trajik öykülerini gördük. Daha çok yardıma muhtaç konularda, hastane kapılarında veya dil bilmedikleri için çeşitli mekanlarda neler yaşadıklarını fark ettik. Oysa madalyonun bir de diğer yüzü vardı. Azim ve çabalarıyla adeta tarih yazanlar var. Hem de yanıbaşımızda içimizde, dibimizde… Ancak alışkanlıkların penceresinden bakmak insanı bir nevi gerçeklere kör ediyor. Mesela Suriyelilerin aslında Türkiye’ye yardım ettiği ve Türklere faydalarının dokunduğu hikayeleri neredeyse hiç görmedik. Oysa on binlerce mülteci Türklere yardım ediyor, onlara iş veriyor. Aynı zamanda yaptıkları milyonluk üretmeyle devlete katkı sunuyor.
Mücahit Akil onlardan birisi… Akil Suriye’de dünyaya geldi. Başarılı geçen bir eğitim hayatının ardından üniversiteden mezun oldu ve yazılım mühendisi olarak iş hayatına atıldı. Suriye’deki şirketinde kendisi haricinde yanında sadece bir kişi çalışıyordu. Savaşın başlamasıyla o da milyonlarca Suriyeli gibi mülteci oldu.
Kilis’ten Türkiye’ye adım attığında annesinin eline tutuşturduğu bavuldan başka hiçbir şeyi yoktu. Zaten Kilis’ten Antep’e geçince o bavul da kırıldı. Söz konusu bavulda az giyecek ve çok yiyecek vardı. Çünkü annesi Türkiye’de yemek yoktur diye düşünmüştü… Bu yüzden önceliği oğlunun karnının tokluğuna, ikinciliği ise sırtının pekliğine vermişti.
O dönem Türkçe bilmeyen Mücahit, Antep’te ilk başlarda bir şirkette yazılımcı olarak çalıştı. Ve bir süre sonra pek çok yere CV yolladı, iş bulmaya çalıştı. Buldu da… Fakat bir türlü huzuru bulamadı. Çünkü o dönem Suriye’den Türkiye’ye gelmek için milyonlarca mülteci araştırma yapıyordu. Binlerce insan Mücahit’i arayıp Türkiye’deki şartları soruyordu. Mücahit de onlara pasaport durumunu, mültecilik kanununu, iş olanaklarını ve Türkiye’deki şehirleri anlatıyordu. İnsanlara yardımcı olmak istese de teker teker telefonla yanıt vermek ona çok yorucu gelince aklına başka bir yol geldi. Telefonda tek tek verdiği tüm bu bilgilerin yer alabileceği bir platform düşündü.
Yazılımcı olduğu için bir internet sitesi kurdu. İsmini de Gurbetna (Bizim Gurbet) koydu. Bu sitede Suriyeli mültecilerin Türkiye hakkında merak ettikleri yüzlerce bilgi yer alıyordu. Bu site üzerinde yaklaşık 2 ay boyunca çalıştı. Sitenin son işlerini yaparken 48 saat uykusuz kaldı. Nihayet işler tamamlandı. Siteyi kamuoyuna açıp Facebook’tan duyurdu. 48 saat boyunca uykusuz kalan genç yazılımcı o yorgunlukla uyudu.
Üzerindeki yorgunlukla derin bir uykuya dalan Mücahit uyandığında hayret ve ibret içinde kaldı. Zira o uyurken sitenin şöhreti uluslararası bir boyuta taşınmıştı. Sitenin uygulamasını bir günde 10 binlerce insan indirmiş. 5 binden fazla kullanıcısı olmuştu. Facebook sayfası ise bir anda 20 bini çoktan aşmıştı.
Yaptığı hizmetin etkisine kendisi de şaşıran Mücahit’in adı bir anda bütün mülteciler arasında duyuldu. Böylece her geçen gün Gurbetna’nın etkisi arttı. Artık Suriyeliler ortalıkta dolaşan her bir iddianın teyit yeri olarak burayı görüyordu. İşçiler, işverenler, Türkiye’nin mülteci kanunları ve prosedürler… Sitede Arapların merak ettiği ve ihtiyaç duyduğu binlerce başka bilgi yer alıyordu.
Oradan yayın hayatına başlayan Gurbetna pek çok badireler atlattı. Yeri geldi kapanmayla yüz yüze geldi, yeri geldi google’ın sosyal sorumluluk alanında birinci seçilen bir proje oldu. Bugün Türk Telekom gibi büyük firmalar mültecilere yönelik faaliyetlerinde bu site üzerinden anlaşmalar yapıyor. Mücahit Akil ise hem Gurbetna hem diğer alanlarda projelerini kesintisiz şekilde devam ediyor.
Hikayelerimizi belgesele çektiğimiz dönemde ilginç bir şeye daha tanık olduk. Sadece biz Türkiye vatandaşları önyargılara sahip değilmişiz. Sırf mülteci olduğu için, adı Mücahit olduğu için ve eşi Iraklı olduğu için Google’ın davetlisi olmasına rağmen ABD Konsolosluğu gibi bir kurum bile Mücahit’e anında red vererek ona vize vermedi. Mücahit ödül alacağı geceye bu yüzden katılamadı.
Çekimlerimizde pek çok insandan önemli bir tespiti daha duyduk. Suriye gibi teknoloji alanında zayıf bir ülkenin insanları, Türkiye’ye gelince teknolojik pek çok imkanla karşılaşmışlar. Çoğunluğu bu konuda öne çıkmamış olsa da hatırı sayılır bir kitle bu teknolojik imkanları kullanarak çok farklı mecralardan kendilerine yol açmış. Mesela Rasheed’in ısrarlı çabaları buna örnek… Kendisi Türkiye’ye geldikten sonra gösterdiği gayretle bugün Yemen’den Fas’a, Katar’a Arabistan’a kadar pek çok yere dijital hizmet veriyor.
Yani özüne bakacak olursak ve hikayeler vasıtasıyla bizim de şahidi olduğumuz, mültecisi olunan topraklarda gerçek başarı hikayeleri yazılıyor.